İsyan, sürgün ve ölüm: Karadeniz Rumlarının Sonu
Makale: Özhan Öztürk
1. Dünya Savaşı sırasında Karadeniz Rumlarının Rus ordusu için cephe gerisinde casusluk ve çetecilik faaliyetlerinde bulunması ihtimaline karşı önlem olarak 9 Mart 1916’da Kamacan Dağı, Deve Boynu, Kolaz Dağlan, Zigana Kordunu, Horos Dağı kuzeyindeki Rum köyleri ile Canik Sancağı dâhilinde firarileri saklayan, Giresun’da çetecilik yapan Rumların iç bölgelere nakledilmiştir. Yerel makamların tüm Rum nüfusun tahliyesi arzusuna rağmen Harbiye Nazırı Enver Paşa 12 Mart 1916 tarihinde sadece ilk emrin uygulanmasında ısrar etmiştir.[1] Pontus Rumlarının savaş bölgesinden uzaklaştırılması 1. Dünya savaşı sırasında Rumlara uygulanan ilk tehcir olmayıp, Çanakkale Savaşı sırasında bölgedeki Rumlar da Şubat 1915’de Erdek’e, Haziran ayında ise Balıkesir valisinin emriyle küçük teknelerle Bandırma’ya sürülmüştür[2]. 9 Mart 1916’da Trabzon valisi Rumların jandarma nezaretinde tahliyesi sırasında bir sorun çıkmaması için emir verirken, Erzurum ve Sivas’taki yetkililer kafilenin can ve mal güvenliğinin korunması için gerekli önlemleri almaları konusunda uyarılmışlardır.[3] Nakledilen Rumlar Canik ve Giresun’da tehcire karşı mukavemet etmeye çalışmışlarsa[4] da başlarına bir şey gelmeden tahliye edilmişlerdir.[5]
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı devletinin fiilen
kendini feshettiğini söylemek abartılı bir tespit olmayacaktır. İtilaf devletlerinin daha Sevr imzalanmadan niyetlerinin Anadolu topraklarını parçalamak olduğu anlaşılmıştır. 26 Nisan 1917’de gizlice imzalanan Saint-Jean-de-Maurienne Antlaşmasıyla İtalyanlara bırakıldığı halde İzmir’e Yunan ordusunun çıkarılması Anadolu Müslümanlarının işgal edilen bölgelerde sadece bağımsızlığını değil Balkanlar ve Mora’da olduğu gibi varlığını bile kaybetme tehlikesini ortaya çıkarmıştır. 1912’den itibaren aralıksız savaşan halkın bıkkınlık ve ümitsizliği bir yanda Anadolu’nun bütününde devlet otoritesi kalmamış, çok sayıda asker kaçağının yarattığı asayişsizlik ortamı can ve mal güvenliği bırakmamış, her yerde eşkıyalık sıradan adli olaylar algılanır olmuştur. Yunan istilasının başladığı dönemde Osmanlı ordusundan geriye pek bir şey kalmamış olup, mutasarrıf Ethem Bey’in Nisan 1919’da Bâb-ı Âli’ye gönderdiği –ve İngiliz istihbaratı tarafından ele geçirilen- bir mektuba göre Ethem Bey’in elinde ancak postane ve hapishaneyi koruyabilecek kadar jandarma olduğundan[6], bölgede 58’i İslam gerisi Rumlardan oluşan 439 silahlı çetenin faaliyette bulunduğu ama devletin eşkıya takibi yapamadığından yakındığı öğrenilmektedir[7]. Özellikle Samsun civarında Türk-Rum çatışmasının ilk sinyallerini vermeye başlaması üzerine İngilizler bölgeyi işgal etmekle tehdit edince[8] Mustafa Kemal “mıntıkada asayiş-i dâhilinin iade ve istikrarı ve bu asayişsizliğin esbab-ı hüdusunun tespiti” için geniş yetkilerle bölgeye gönderilmiştir.[9] 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Anadolu Türklerinin var olma mücadelesini başlatan Mustafa Kemal Paşa’nın kendi tarihsel vatanlarında bağımsızlık mücadelesi veren Kürt[10], Ermeni ve Rumlara da üstünlük sağlamaya çalışırken, Ege’de konuşlanan Yunan ordusu ve Osmanlı hükümetinin organize ettiği gerici isyanlarla eş zamanlı uğraşmak zorunda kalacaktır. 9. Ordu Birlikleri Müfettişi Mustafa Kemal karaya çıktıktan 2 gün sonra 21 Mayıs 1919 günü Samsun’dan Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği raporda Rum çetelerinin politik amaçlarla kurulduğunu, ateşkesten sonra iki defa af ilan edilmesine karşın faaliyetlerine devam ettiklerini Samsun’daki Rum komitesi ve özellikle Metropoliti Yermanos’ca yönetildiklerini bildirirken, Müslüman çetelerin politik amaç taşımadan eşkıyalık hatta halkın bunlara karşı kendilerini korumak için para karşılığında Trabzon yöresinden Laz çeteleri getirttiğini bildirmiştir[11]. Nutuk’ta
‘Dâhili isyanları bastırmak, Yunan taarruzunu tevkif etmekten elbette daha mühimdir’ sözleriyle Yunan ordusu ve diğer işgalcileri vatan Anadolu’dan çıkarmadan önce asayiş sorununu çözme gereğine karar verirken, 25 bin militanı olduğunu belirttiği Pontus çetelerini ‘İslâm köylerini yakan, Müslüman halka karsı akla ve hayale sığmaz zulümler yapıp, cinayetler işleyen kan içici bir sürü olarak’ tanımlamıştır. Mustafa Kemal 5 Haziran 1919’da bu sefer Havza’dan Savaş İşleri Başkanlığı’na gönderdiği daha detaylı raporda Rumların Amasya, tokat, Samsun ve
Tokat’ta politik amaçlı örgütlendiği İslam çetelerinin soygunculuk amacına dayandığını bildirirken Giresun ve doğusunda faaliyet göstermesine karşın göçürme işinden dolayı kaçak durumda bulunan Topal Osman Ağa çetesinin adını anmış, Gümüşhane-Santa dolaylarında Köroglu Efdalidis çetesinin ölümlü olaylar çıkardığını, gerek Rum gerekse İslam çetelerinin faaliyetlerinde geçmişe göre azalma görüldüğünü bildirmiştir[12]. Nutuk’ta ‘…Anadolu’ya çıkar çıkmaz, Türk halkını dikkat ve uyanıklığa davet ettik, doğabilecek tehlikelere karşı tedbirler almaya başladık… Pontus eşkıyasının dönüp dolaştığı yerlerde, halk silâhlandırılarak millî teskilât kuruldu’ sözleriyle işini şansa bırakmayan Mustafa Kemal
cephe gerisi garanti altına almak için zamanı geldiğinde 407 sayılı kanunname ile 9 Aralık 1920’de merkezi Sivas’ta, Samsun ve Amasya’da ise birer fırkası bulunan 3. kolorduyu[13] lağvedip, komutası Mirliva Nurettin İbrahim’e verilen Merkez Ordusu kurdurmuştur.
Harbiye Nazırı Cemal Paşa’nın Mustafa Kemal’e gönderdiği bir yazıda[14] ateşli bir Milli mücadele taraftarı olduğunu vurgulanan, daha Aydın’da vali vekili iken İzmir işgal edileceği söylentilerine karşı bölgenin ileri gelenleriyle birlikte Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti’ni kuran[15] miralay Nurettin Haziran 1920’de Ankara’ya giderek Mustafa Kemal, Fevzi Paşa ve İsmet İnönü ile görüşmüş kendisine faal bir askeri görev yerine Konya valiliği teklif edilince gücenerek Kastamonu’ya gitmiş, burada görüştüğü mebusların desteğiyle[16] Ankara hükümetine baskı yaparak Merkez ordu komutanlığına atanmayı[17] başarmıştır.[18] Merkez Ordusu Komutanlığının mıntıkası Sivas Vilayeti ile Canik, Sinop, Amasya, Tokat, Çorum, Yozgat bağımsız livalarını içermekte olup, Pontus tehlikesine karşı ordu karargâhı Nurettin Paşa’nın arzusuyla Sivas yerine Amasya olarak seçilmiştir. Merkez ordusu kendi içerisinde oymak teşkilatı, askeri polis teşkilatı, asayiş bölükleri emniyet teşkilatı ve amele taburları[19] oluşturmuş, Pontusçu çetelere, Çerkez milliyetçilerine, gerici ayaklanmalara, Rusya’dan Anadolu’ya gelen Bolşevik propagandistlere, Sivas civarında hareketli olan Kürt ayrılıkçılara, işgal güçlerinin yerli Rumları kullanarak[20] yaptığı istihbarat faaliyetlerine karşı faaliyetlerde bulunmuştur.
Merkez Ordusu’nun kurulmasından hemen sonra 26 Aralık 1920’de Rumların da İslamlar gibi 3 sınıf dâhilinde askerlik yapmalarına karar verilmiş[21], askere alma işlemlerinin başlatabileceği isyanların şiddet kullanarak bastırılması öngörülmüştür. Samsunlu Rumlar, silahlarını suçlarının affı ve yaşam garantisi verilmesi karşılığında teslim edeceklerini mutasarrıflığa bildirmişlerse[22] de teklifleri kabul görmemiş, Merkez Ordusu bazı köylerden silah toplamaya kalkışınca küçük çatışmalar çıkmıştır. Samsunlu Rumlar Bafra’daki Nebyan dağında toplanma kararı alınca hükümet geri adım atarak 12 Ocak 1921’de uygulamayı ertelemiştir.[23] Ocak-Nisan 1922 tarihleri arasında Çarşamba, Ladik, Bafra, Tokat, Merzifon ve Havza’da yiyecek sıkıntısı çeken[24] Rum çeteleri Müslüman köylerine saldırarak tahıl ve büyükbaş hayvanlarını gasp etmeye çalışmış çıkan çatışmalarda iki taraftan da ölen ve yaralananlar olmuştur[25].
Nurettin Paşa, 10 Ocak’ta I. İnönü savaşıyla Yunan ilerleyişinin durdurulmasından hemen sonra 15 Ocak günü mıntıkasında yer alan birlik ve hükümet yetkililerine casusluk yaptığından şüphelenen gayrimüslimlerin takip edilmesi, Müslümanlara zarar verenlerin tutuklanması talimatını göndermiştir.[26]
Samsun’daki bazı Türk köylerini silahlandıran Nurettin Paşa Rum çetelerine karşı Müslüman köylülerden “Oymak Teşkilatı” adı verilen bir kontrgerilla örgütü oluşturarak[27] 15. Fırka komutanı Şefik Avni Bey’in komutasına vermiştir. Muharip ve muhafız olmak üzere 2 bölüme ayrılan oymak teşkilatına bağlı birimler 5 Ocak itibariyle Bafra, Samsun, Çarşamba ve Kavak bölgelerinde teşkil edilmiş olup, köy adı ve kendi numaralarıyla tanımlanan oymaklar köy ağaları emrinde bölgesinde asayişi sağlamak ve orduya istihbarat sağlamayacakla görevlendirilmiştir. Erkan-ı Umumiye-i Harbiye’nin Oymak Teşkilatı’nın Merkez Ordusunun mıntıkasında yaygınlaştırılmasını istemesine[28] karşın Dâhiliye Vekâleti 8 Ocak’ta Oymak Teşkilatı’nın jandarma veya mülki memurların emrinden çıkması halinde halka baskıda bulunabilecekleri konusunda uyarıda bulunmuştur.[29] Nurettin Paşa 31 Ocak 1921’de Amasya İstiklal Mahkemesi ile Merkez ordusunun aldığı kararla[30] önceden adı belirlenen ve aralarında Samsun metropolit vekilinin de bulunduğu 75 Samsunlu Pontusçu Rum’un tutuklanmasını istemiş, 3 Şubat günü başlayan tutuklamalarda 59 kadarı tutuklanarak 23’ü ilk parti olarak Amasya İstiklal Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Metropolitlik binasından çıkan belgelerde Fatsa, Ünye, Kırşehir, Kavak, İnebolu, Havza, Çarşamba, Bafra, Sinop, Kayseri, Ürgüp ve Tokat’ta örgütlenmiş bir Rum cemiyetinin varlığı saptanmıştır.[31] Tokat’ta Lazarus adlı Rum’un evinde yapılan aramalarda Merzifon Amerikan Koleji’nde basıldığı anlaşılan broşür ve çeşitli belgelere[32] rastlanınca[33] Şubat ayında Kolej basılmış, Pontusçu bir örgütlenme ve Amerikalı misyonerlerin Anadolu’daki Hristiyanlara yönelik faaliyetlerine yönelik çok sayıda delil ele geçirilmiş, Rum öğrenci ve öğretmenler tutuklanmıştır.[34] Erkan-ı Umumiye-i Harbiye’nin Samsun, Amasya, Tokat ve Yozgat bölgesinde Rumların silahların toplanması emri vermiş[35] Tokat’ta silah toplama işi sorunsuz gerçekleşirken Amasya’da silahını teslim etmemekte direnen 3 Rumun biri öldürülmüştür.[36] Bafra Nebiyan Dağı köyleri ise silahlarını teslim etmemek için evlerini terk ederek dağa çıkmış, ordunun köylülere geri dön çağrısına karşın gelen olmayınca 24 Şubatta Nurettin Paşa Amasya’dan Samsun’a gelerek 5. ve 15. Fırkaların Nebiyan dağına yapacağı harekâtın detaylarını planlamıştır.[37] Çarşamba bölgesinde Rumların bir kısmı silahlarını teslim etmeden direnmeye karar vermiş, Rum köylüler ile müfrezeler arasında şiddetli çatışmalar meydana gelmiştir.[38] Merkez Ordusu Erkan-ı Umumiye-i Harbiye’ye gönderdiği 1 Nisan tarihli raporda Samsun civarında 46’sı silahlı 112 Rum’un teslim olduğunu bildirirken[39] Tokat’ın Destek ve Serpenç, Çarşamba’nın Çengir ile Bafra’nın Nebiyan dağı köylerinde direnişin sürdüğünü yeni harekât için gerekli hazırlıkların yapıldığını da eklemiştir. Amele taburlarındaki Rumlar birliklerinden kaçıp[40] ailelerini korumak, kolay yiyecek bulabilmek ve tarla işlerine yardımcı olmak köylerine sığınırken ki köyde barınamadıkları için çetelere katılmışlar böylece Rum silahlı birlikleri kendiliğinden oluşmuştur. Merkez Ordusu 6 Nisan’da Samsun’da Haralambos Çarşamba’da Vasil, Ladik’te Koca Vasil, Çalık Çavuş, Siyanoğlu Serah adlı çete reislerini öldürmeyi başararak[41] önemli mesafe katlettiyse de bölgeyi tam olarak kontrol altına alamamıştır.
Giresun alayının Batı cephesine gönderilmeyen 2 taburu ile 4 toplu bir cebel bataryası Merkez ordusu emrine verilmiş 19 Nisan’da Samsun’a gelen Giresun alayı[42], Çarşamba ve Ünye’den getirilen 38. Alay ve Amasya’dan gelen Hücum taburu[43] hep birlikte Nebiyan bölgesindeki Rum çetelerini yok etmek ve çetelere destek veren Rum köylerini tahrip etme emriyle bölgeye gönderilmiştir.[44]25 Nisan’da şiddetli yağmur altında başlayan 2. Nebiyan Harekâtı sırasında Taflan, Baylan, Eğribel, Kayagözü, Kendirlik, Gömüpınar, Karasungurlu köylüleri dağlardaki boğazları tutarak kendilerinden sayı ve donanımca çok üstün müfrezeleri geri püskürtmeyi başarmışsa da[45] askerler köyleri ateşe vermiş bu sırada evlerini korumak isteyen 10 Rum öldürülmüştür.[46] 3 Mayıs’ta Rumlar 200 kişilik bir kuvvetle karşı saldırıya geçerek 6 askeri yaralamış ve 2. Taburu doğuya doğru çekilmeye zorlamıştır. Bu sırada[47] Fehmi Bey müfrezesi Kocadağ’da 5, Hücum taburu Kayaçukuru’nda 3 çeteciyi öldürmüş, Domuz Ağılı ve bazı Rum köyleri yakılmış, köylülerin hayvanlarına el konulmuş, Piç Vasil ve Sarı Andik liderliğindeki 150 kadar çeteci Hücum taburunu geri çekilmeye zorlayınca Nurettin Paşa sorumluların savunmasını istemiştir.[48]
9 Mayıs’ta 38. Alayın yerini Gönüllü milislerden oluşturulan Giresun Alayı alırken, Nurettin Paşa bölgede Osmanlı’ya itaat eden Kuzalan ve Domuzağılı dışındaki köyleri ortadan kaldırarak Samsun’a muhtemel bir Yunan çıkarması sırasında destek verebilecek Hristiyan nüfusun yerine Müslümanların yerleştirilmesini uygun görmüştür.[49] Mayıs ayı boyunca çatışma devam etmiş 12 Mayıs’ta 38. Alay 25 Rum’u öldürürken, 18 Mayıs’ta Giresun alayı çetecileri dağıtmayı başarmış, Hücum taburu da ayın 22’sinde Sama deresi civarında 8, 27’sinde ise Samsun’a ulaşana dek ise 12 Rum’u daha ölü ele geçirmiştir.[50] 15. Fırka komutanı bu dönemde gönderdiği raporunda bölgede sorun çıkarabilecek Rum çetesi kalmadığını bildirmişse de Rum çeteleri yeniden örgütlenerek 3 Türk köyünü basıp, 1 Türk’ü öldürdükten sonra, 27 Haziranda gönderdiği ikinci bir raporda bölgede 500 kadar Pontusçunun varlığından bahsetmiştir.[51] Bu dönemde Merkez Ordusu başta Bafra olmak üzere isyancı köyleri yakarken, Avni Bey komutasındaki Giresun alayı Rum sivillere baskı ve şiddet uygulamış, faili meçhul cinayetlere adı karışmıştır.[52]
29 Mayıs 1921 tarihli, Emniyet-i Umumiye Müdüriyetinin 3362 sayılı tezkeresiyle
sahil ve sahile yakın Hristiyanların iç bölgelere sevki emredilmiş, Samsunlu Müslüman eşraf, mutasarrıf, müftü ve belediye reisi toplam 56 kişi TBMM’ye müracaat ederek kentte yaşayan Rumların sürgün edilmesine karşı çıkınca Merkez Ordusu komutanı Nurettin Paşa geri adım atmak zorunda kalmıştır.[53] Sonradan TBMM’de, Nurettin Paşa hakkında yapılan Rumların iç bölgelere techirinde nezaretçi olarak asker yerine çeteleri kullanması, Amerikalıların ve ecnebilerin gözü önünde katliam yaptırması ve Rumlara karşı orantısız güç kullanarak karşı tarafı misilleme için kışkırtması hatta Müslümanlara da kötü davranıp 60’tan çok Müslüman köyünü yaktırması gibi şikayetlerin tartışıldığı gizli celse düzenlenmiştir. Dâhiliye Vekili Fethi (Okyar) Bey Pontsuçu hareketi engellemek için cepheden bölgeye asker kaydırmanın mümkün olmadığını yine de eşkiyaya karşı başarı sağlamış olmasına karşın uygulamalarını yanlış bulduğu Nurettin Paşa’nın değiştirilmesini teklif etmiş, Mustafa Kemal Paşa’nın muhalefetine[54] rağmen on muhtelif sebep yüzünden görevden alınmıştır. Konuyu soruşturan Tetkik Amiri Şevket’in 10 Haziran’da gönderdiği raporda, Kadıköy Mahallesi’nde oturan Horzamanoğulları, Döllüoğulları ve Urunoğulları’nın Karahisar’a sevki emrinin yerine getirilmediğini ve Rumları himaye eden eşraftan kişilerin[55] adını bildirmesi dahası yazısını “Samsun’da Rumlar ve Amerikalıların sözleriyle hareket etmeyecek bir hükümete ihtiyaç vardır“[56] sözüyle bitirmesi Ankara’nın atacağı adımların kılavuzu olmuş gibidir. 2 Haziran’da bir Yunan torpidosunun Erikli’ye gelmesi, Yunan kruvazörü Kilkis’in 7 Haziran’da Ankara’ya asker ve cephane nakliyesinde önemli rol oynayan İnebolu limanını bombalaması, 9 Yunan gemisinin Samsun’a çıkarma yapmak için hazırlandığı dedikodusu[57] ve sürgün kararını protesto etmek için dükkânlarını açmayan Rumların Yunan torpidosu gördüklerinde sahilde toplanmaları (ancak asker tarafından dağıtılabilmişlerdir[58]) BMM ve ordunun radikal kararlar almasına sebep olmuştur.
ABD Yüksek komiseri Amiral Mark L. Bristol, Washington’a gönderdiği 11 Ağustos 1921 tarihli raporda Yunan savaş gemisi Kilkis’in[59] Karadeniz’de saldırılar gerçekleştirdiği, Trabzon’u bombalamasının ardından 1.000 Osmanlı vatandaşı Rum’un sınır dışı edildiğini, Samsun’u bombalamaya hazırlanan gemi kaptanına bölgedeki Amerikan destroyeri kaptanının bu eylemi gerçekleştirmesi halinde şehirdeki Rumların çoluk çocuk sürüleceği açıklanınca bombardımandan vazgeçerek bölgeden ayrıldığını bildirmiştir.[60]
Bristol, 2 Haziran 1921 tarihinde Washington’a gönderdiği raporda Türklerin Samsun bölgesi Rumlarını imha etmek için girişimde bulunabileceğini bildirirken bu durumun sebebinin Uluslararası Komisyon’un bildirdiği gibi İzmit civarında Rumların 40 Türk köyünü yakıp, 2 bin kadar Türk’ü katletmesine[61] misilleme olarak gerçekleştirileceğini ileri sürmüştür.[62]
9 Haziran günü Merkez ordusu tüm Rumların sürülmesini yeniden emrederken, Ankara’da toplanan icra vekilleri heyeti tüm Karadeniz sahilini harp sahası ilan etmiş[63] ve daha önce uygun bulmadığı öneriyi onaylayarak 16 Haziran 1921’de onaylanarak[64] 15-50 yaş arası eli silah tutan Rum erkeklerin iç bölgelere[65] sevkine karar vermiş[66], geride kalan kadın ve çocukların ırz, can ve mal güvenliğinin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması emredilmiştir.[67] Samsun, Bafra ve Alaçam bölgesindeki 15-50 yaş arasındaki erkekler tutuklanıp yola çıkarılmış, ilk mola yeri olan Kavak’ta[68] kimliği belirsiz[69] çetelerinin[70] saldırısına uğrayınca pek çoğu öldürülmüş, daha sonraki sürgünlerde de benzer saldırılar tekrarlanmıştır.[71] Dâhiliye Vekâleti çıkan söylentiler üzerine 25 Haziran’da ordunun güvenliği için Rumların sürülmesinin tehcir olmadığı kadın ve çocuklarının sürülmesinin doğru olmadığı, Rumların geride bıraktığı mal ve gayrimenkullere tecavüz edilmemesi, geride kalan çocuk ve kadınların ırz ve namuslarının korunmasına itina gösterilmesi, saldırılara meydan verilmemesi, verilen emirlere aykırı hareket edenlerin azli ve haklarında kanuni işlem yapılmasını emretmek zorunda kalmıştır.[72]
Kafiledekilerin katledildiğinden habersiz olan Amiral Bristol, Washington’a gönderdiği 18 Haziran tarihli telgrafta 15 bin kişinin iç bölgelere sürgün edildiğini bu duruma insanlık adına son verilmesi için Ankara’yı protesto ettiğini, 19 Haziran’da 3 bin kişinin daha yol çıkarıldığını, sürgün edilmeyen kadın ve çocukların açlık çektiğini, sürülenler arasında Amerikan Tütün şirketinde çalışanlar olduğu ve Rum ustaların yerine adam bulmak zor olduğu için firmanın ciddi zarara uğradığını bildirmekteydi.[73] Dahiliye Vekaleti, 2 Temmuz 1921’de TBMM Hükümeti’ne yeniden başvurarak Pontus Teşkilatı’nın Amasya livasının Ladik ve Tavşan dağlarından ve Tokat’ın Destek Boğazı, Yaylacık ve Haris dağlarında ve Yozgat’ın Akmağdeni ovasında da mevcudiyeti gerekçesiyle bu bölgelerdeki Rumların da sürgün edilmesi konusunda karar alınması ile Şark Cephesi, Kastamonu ve Kocaeli Kumandanlıklarına yetki verilmesini istemiştir.[74] Trabzon mebusu Hafız Mehmet Efendi ile Samsun eşrafından 56 Müslüman tüccar T.B.M.M Dahiliye Vekaletine çektikleri telgraflarda önce sürgünün ertelenmesini istemiş, Temmuz’da Rum kadınların da sürgününe karar verilince 17 Temmuz’da Belediye binası önünde gösteri düzenledikten sonra sürgünlerin ertelenmemesi durumunda Müslümanların da kenti terk edeceği tehdidinde bulunmuşlardır.[75] Buna karşılık Merkez Ordusu Kumandanı Nurettin Paşa, telgrafta imzası bulunan 56 kişi hakkında “Rum muhibbi olduğu ve hatta Pontus Hükümetinin müşavirliğini maal iftihar kabul ettikleri” iddiasıyla tahkikat başlatıp, şehrin dışına çıkmalarını yasaklarken, kararına
uymayan Ordu mutasarrıfını da görevden aldırmayı ihmal etmemiştir[76]. Dahiliye Vekili Ali Fethi Bey, Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey ve Lazistan Mebusu Ziya Hurşit gibi çok sayıda vekil Nurettin Paşa’nın keyfi muamelesinden, tehcir uygulamasının eşkıyalığa zemin hazırladığından ve Kavak’ta gerçekleşen katliamdan dolayı şikâyetçi olmuşlarsa da, M. Kemal komutanın aldığı kararı destekleyen bir açıklama yapmıştır[77]. Bu dönem Nurettin Paşa’ya ilginç bir suçlama da Dersim Mebusu Mustafa Bey tarafından yapılmış, Pontusçu olduğu ifadesiyle sabit olmasına karşın açık mahkemede 30 bin lira veren Aleksandr isimli Rum’un serbest bırakılması eleştirilmiştir[78].
Bristol, 18 Temmuz 1921 günü M. Kemal Paşa’ya bir nota göndererek çocuk, kadın ve yaşlıların sürgününün yollarda telef olacağını, uygulamanın askeri bir faydası olmadığını tersine Türk halkı ve hükümeti açısından kötü intiba yaratacağını bildirmiştir. Bu nota Ankara Hükümeti Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal’in (Tergirşek) tarafından 21 Temmuz 1921 günü kadın ve çocukların sürgün edilmediği sözleriyle cevaplanmış[79], Bristol’de aldığı cevabı 2 Ağustos günü Washington’a iletmiştir.[80]
Buna karşın 23 Ağustos-13 Eylül 1921 arasında gerçekleşen Sakarya Savaşı’nda Yunan orduları geri çekilirken “Memleketimizdeki Rumlar bir yılandır ve bu yılanların zehirleri kadınlardır. Rum kadınları Pontusçuluk emeli güden erkeklerine fikren, bedenen ve malca yardım etmişlerdir” diyen Nurettin Paşa, bölgedeki kadınların yanı sıra ve çocukları da sürgün etmiş, kendisine bu konuda yetkili makamlardan hiç bir tepki gelmemiştir.[81]
Bu süreçte Ordulu Rumların bir kısmı amele taburlarında görevlendirilirken kalan kısmı Şarkıkarahisar’a, Trabzon Rumları ise Erzurum’a sevk edilmiştir. İtilaf Devletleri Rum kadın ve çocuklarının sürgüne tabi tutulması karşısında B.M.M. Hükümetine protesto notaları vermiştir[82]. Hariciye Vekili Yusuf Cemal Bey ise 15 Eylül ve 17 Kasım 1921 tarihlerinde 2 karşı notada uygulamanın amacını açıklamaya çalışmıştır. Fener Patrikhanesi ise Rumların zorunlu göçe tabi tutulmasına şiddetli tepki göstererek İtilaf devletleri nezdinde göçün durdurulması için girişimlerde bulunurken onlar da TBMM hükümetini protesto etmişlerdir.[83] TBMM Hükümeti Dışişleri Bakanı Yusuf Bey aracılığıyla başta İngiltere olmak üzere protestocu ülkelere bir nota göndererek Yunan hükümeti ile işbirliği yapan Patrikhane’nin merkezi Samsun olan bir Rum hükümeti kurmaya çalıştığı, bu amaçla başta 1904 tarihli Pontus Derneği olmak üzere çok sayıda gizli derneğin kurulduğunu, Karadeniz Rumlarının silahlandırılıp örgütlendiğini, Rum azınlığın Müslüman çoğunluğu yok etmek veya idaresi altına almak arzusuyla hareket ettiğini bildirmiştir. Notada ayrıca Anadolu içleri ve Rusya’dan getirilen Rumların Karadeniz kıyısına demografik oranı bozmak için yerleştirildiğini, İzmir’e çıkarma yapan Yunanlıların direnişle karşılaştığı için tüm kuvvetlerini Ege tutmak zorunda kaldığı bu yüzden Karadeniz sahillerini işgal edemedikleri için Pontus projesinin uygulamaya geçirilmediğini buna karşın iyi örgütlenmiş silahlı Rum çetelerinin bölgedeki silahsız Müslümanları katlettiği şeklinde bilgi verilmiştir.[84] Merkez Ordusu’nun kayıtlarına göre Kasım 1921 itibarıyla Samsun’dan 27 bin 995, Amasya’dan 14 bin, Sivas’tan 1.448, Ordu’dan 4.910, Tokat’tan 1.000, Çorum’dan 571, Sinop’tan 550, Giresun’dan 8.500 olmak üzere toplam 63. 844 Rum başka yerlere sürgüne tabi tutulmuştur.[85] Canik Mebusu Emin Bey, Giresun, Ordu livaları dâhil 93 bin Rumun ancak yarısının iç bölgelere naklolabildiğini aralarında kadınlar, yaşılar ve çocuklarında bulunan 35-40 bin kişilik bir topluluğun ise dağlara sığındığını bildirmiştir.[86]
O güne dek isyan etmemiş bazı Rum köyleri de Rumların sürgün sırasında katledildiğini görünce dağa çıkarak çetelere taze kan sağlamış olup, Temmuz ayı sonlarında Samsun’da 800, Amasya’da 200, Ordu’da 100, Tokat’ta 400 çetecinin bulunduğu sanılmaktadır.[87] Dâhiliye Vekili’nin verdiği bildirmesine karşın 18 Mayıs 1922 günü yapılan meclis oturumunda Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey ile Canik Milletvekili Süleyman Bey ve arkadaşları Rum çetecilerin nasıl olup da Samsun kentine girmeye ve Erbaa civarında Müslüman köylerine girmeye cesaret edebildiğine dair Pontus konulu bir soru önergesi vermiştir.
Sakarya Savaşı’nın sürdüğü Eylül’ün ilk haftası boyunca müfrezeler ile Rum çeteciler arasında Çarşamba, Bafra, Ladik[88], Destek ve Erbaa’da hükümet güçlerinin makineli tüfek ve top gibi ağır silahları da kullandığı şiddetli çarpışmalar gerçekleşmiş çok sayıda çeteci öldürülmüş, Rum çeteleri de Tokat, Zile ve Bafra’da bazı Türk köylerini basarak hayvanları gasp etmiş karşı koyanları öldürmüştür. Sonuçta sürgün kararının çıkması ile 29 Eylül tarihleri arasında Merkez ordusunun sorumluluk bölgesinde Rum çeteciler 230 cinayet, 25 yaralama, 3 dağa kaldırma vakası gerçekleştirip 4 köy ve 1 değirmeni yakmışlardır.[89] Köyleri yakılan çeteler yiyecek bulmak için Türk köylerini basarak yiyecek temin etmeye çalışmış, 8 Ekim’de Güden ve Büyüklü köylerini basarak evcil hayvanları kaçıran çeteler Güden muhtarını öldürürken, bazı evleri ve Büyüklü camisini de yakmış, 9 Ekim’de ise Hisarcık köyünden Samsun’a giden 150 kişilik bir kafileye saldırarak 11 erkek 6
kadını öldürmüş, Kızıl ve Taflan köylerini tamamen Dereköy’de ise 1 evi yakmışlardır.[90] Karşı saldırıya geçen 6. Ve 53. Süvari alayları 12 Ekim’de Ladik’te 23 çeteciyi, müfrezeler ise Bafra’da ise 13 Ekim’de 10 çeteciyi öldürmüş, ayrıca Samsunlu Rumların aileleriyle birlikte saklandığı Kurum mağaraları da basılarak 200 erkek, 69 kadın öldürülmüştür.[91] Ekim ayı sonlarına doğru Tokat’ta yaşanan çatışmalarda da çete reisi Sarı Yani ve kardeşi Anastas’ın da aralarında bulunduğu 117 Rum öldürülmüş olup, bu tarihlerde Rum çeteleri büyük ölçüde yok edilmiş, Nurettin Paşa’ya ifadesine göre Rum meselesi “mezara gömülmüş ve şekavet ocakları” tamamen söndürülmüştür.[92]
Türk ordusunun Sakarya Savaşı’nı kazanmasının ardından destek ve ağız yoklamak amacıyla Anadolu’ya gelen Sovyet Orduları komutanı Michael Frunze, uzun soluklu direnişin ardından silahlarını teslim eden Rum çetecilerin acınacak durumuna Havza’ya 10 km mesafede rastlamıştır:
“Silahlarını henüz teslim etmiş 60-70 kişilik küçük bir Rum grubuna rastladık. Hepsi de son haddine kadar bitik idi. Kimisi düpedüz bir iskelete benziyordu. Üzerlerinde elbise yerine bir takım paçavralar vardı. Çoğunun ayaklarında çaput bile yoktu. Grubun ortasında, başında papaz şapkası bulunan, uzun boylu zayıf bir papaz vardı. Soğuk bir rüzgâr esiyordu. Muhafız erlerin götürdüğü bu kalabalık, Havza’ya gidiyordu. Bizi görünce, içlerinden bazıları yüksek sesle ağlamaya, daha doğrusu, göğüslerinden çıkan sesler zehirlenmiş yırtıcı bir hayvanın ulumasını andırdığı için, ulumaya başladı. Grubu bir süre durdurdum. Bana eşlik eden er, adamları dövmemelerini tembih etti ve hazin yürüyüş yine başladı…”[93]
TBMM’de Nurettin Paşa’nın kanunsuz uygulama ve aşırılıkları tartışılıp, 3 Kasım 1921’de görevden alınmasının ardından[94], 8 Şubat 1922’de Merkez Ordusu lağvedilmiştir. Resmi istatistiklere göre Merkez Ordusu “Pontus Harekâtı” sırasına toplam 11.188 Rum’u öldürürken, 1.187 Müslüman köylü Rum çeteciler tarafından öldürülmüştür. Pontusçuların davaları 20 Ekim 1920 ile 15 Mart 1921 yılları arasında Sivas (Amasya) ve 30 Temmuz 1921-31 Temmuz 1922 tarihleri arasında Samsun İstiklal mahkemelerinde görülmüş, neredeyse tamamı Rum 280 sanığın yargılandığı Amasya’da 12 idam, 1 gıyaben idam 109 müeccelen idam cezası, 2420 sanığın yargılandığı Samsun’da ise 485 (177’i Pontusçuluktan) idam cezası verilmiş, aralarında Giresun metropolitinin de bulunduğu 137 kişi ise gıyabında idama mahkûm edilmiştir[95].
Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016
Notlar
[1] ATAŞE Arşivi, Kls. 2883, Ds. 336, Fhr. 1.4, 1.8, 1.9; Balcıoğlu, 1993: 95
[2] Patrikhane’nin bildirdiğine göre küçük ve bu tür bir nüfus tahliyesine uygun olmayan teknelerle yapılan yolculuk sırasında bir Rum kadın boğulup ölmüş, tehcire tabi tutulan Rumların Bandırmadaki Rumlarla konuşması engellenmiş 3 gün sonra trenle Balıkesir’e gönderilmişlerdir (Greek Patriarchate, 1919: 63)
[3] ATAŞE Arşivi, Kls. 2883, Ds. 336, Fhr. 1; Balcıoğlu, 1993: 95
[4] ATAŞE Arşivi, Kls. 2883, Ds. 336, Fhr. 4.2
[5] Yerasimos, 1989: 40
[6] İngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold, mütareke hükümlerince Osmanlı jandarmasının silahsızlandırılmasının Türk yönetimini çaresiz bıraktığını durumu fırsat bilen Rum ve Ermeni çetelerinin ortalığa dehşet saçtığını vurgulamıştır (Foreign Office 371-6561, No. E 813 ve 276-759. 3 Ocak 1920)
[7] Foreign Office 371-6561, 9 Nisan 1919
[8] Amiral Calthorpe, 21 Nisan 1919 tarihli notasında Mondros mütarekesinin 7. maddesinin uygulamaya konulabileceğini ima etmiştir.
[9] Samsun’a neden M. Kemal’in gönderildiği için Bkz. Samsun (Tarih)
[10] Sevr Antlaşması’nın ardından Kürt Teali Cemiyeti üyelerinden Koçgiri aşireti reisi Haydar ve Alişan Zara civarında isyan hazırlıkları yapmakta idi.
[11] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı 4, Belge 64
[12] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı 4, 1953, Belge 64.
[13] Mütareke şartlarınca yapılan terhislerle birlikler küçültüldüğü için 1919 yılında 3. Kolordunun asker mevcutu muharip olmayan birimlerle dahil 4398’e düşürülmüştür (ATASE, Arşv, Kls. 727, Ds. 3. Fhr. 3/3)
[14] ATASE Arş, Kls. 554, Ds. 2, Fhr. 110
[15] ATASE Arş, Kls. 554, Ds.2, Fhr. 112
[16] Balcıoğlu, 2003: 10-12
[17] ATASE Arş, Kls. 606, Ds. 173, Fhr. 4.3
[18] Nurettin Paşa’nın görevi kabul ederken bir takım şartlar ileri sürmesi üstelik Cumhuriyet karşıtı ve halifelik/saltanat taraftarı olduğunu açıkça vurgulaması ilginç olup, Cumhuriyet karşıtı bir subaya bir ordunun teslim edilmesi Mustafa Kemal’in o dönemde yeterli siyasi gücünün bulunmaması ve eldeki askeri imkânlardan mümkün olabildiğince yararlanmak için politik hesaplaşmalardan uzak durma stratejisiyle açıklanabilir (ATASE Arş. Kls. 605, Ds. 173, Fhr. 4.4)
[19] 21 Mart 1921 tarihinde Merkez Ordusuna Samsun, Havza, tokat, Sivas, Merzifon ve Çorum merkezli 6 inşaat taburu oluşturması emredilmiş olup, bu amaçla tıpkı I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi Hristiyanlar da asker olarak alınmıştır. 18 Nisan 1921 tarihi itibarıyla amele taburları mevcudu şöyledir: Samsun 8 subay, 597 er, 5 hayvan; Havza 5 subay, 339 er, 4 hayvan; Merzifon 6 subay, 204 er, 6 hayvan; Sivas 9 subay, 285 er, 6 hayvan; Tokat 5 subay, 201 er; Çorum’un oluşumu ise henüz tamamlanmamıştır. (Balcıoğlu, 2003: 34-35)
[20] Samsunlu Mihaiki ve Eliya Horzaman İngilizler adına casusluk yaptıkları için -ki mektuplarında Hristiyanlara karşı yapılan kötü muameleden şikayet diyorlardı- tutuklanmışlardır (ATASE Arş, Kls.1879, Ds. 12, Fhr.14; Kls.1125, Ds. 23, Fhr. 3)
[21] ATASE Arş. Kls. 205, Ds. 173, Fhr. 31
[22] ATASE Arş. Kls. 205, Ds. 173, Fhr. 38
[23] ATASE Arş. Kls. 205, Ds. 173, Fhr. 43
[24] Rum çetecilerin kış ortasında Türk köylerini basmasının tek nedeni açlık olmayıp aynı zamanda hayvan ve tahıllarını kaybeden Müslümanların bölgeyi terk etmesini sağlayarak demografik üstünlük kurmaya çalışmak olmalıdır.
[25] Detaylar için Bkz. Kurt, 1995: 350-57
[26] ATASE Arş. Kls. 205, Ds. 173, Fhr. 44
[27] ATASE Arş. Kls. 1120. Ds. 2A. Fhr. 5
[28] ATASE Arş. Kls. 1120. Ds. 2. Fhr. 33
[29] ATASE Arş. Kls. 1120. Ds. 2. Fhr. 32
[30] ATASE Arş. Kls. 605 Ds. 173. Fhr. 44
[31] HTVD Sayı: 72, Vesika No. 1570
[32] Nurettin Paşa’nın 18 Şubat tarihli telgrafına göre Lazaros’un evinde yapılan aramada Pontus yazılı Rumca belge, Merzifon-Anadolu Kolejinde Kantarcıoğlu tarafından basılmış 5 adet kitapçık, Rumca 2 gazete, Yunan efzun askeri kıyafetli bir fotoğraf ile Pontus okulları ile Merzifon Amerikan kolejinin birleştirilmesine dair Rumlarla Amerikalılar arasında düzenlenmiş bir yönetmelik bulunduğu rapor edilmiştir.
[33] ATASE Arş. Kls. 605 Ds. 173. Fhr. 87.2
[34] Detaylı Bilgi için Bkz. Merzifon Amerikan Koleji
[35] ATASE Arş. Kls. 605. Ds. 173. Fhr. 81
[36] ATASE Arş. Kls. 880. Ds. 20. Fhr. 2
[37] ATASE Arş. Kls. 605. Ds. 173. Fhr. 101
[38] ATASE Arş. Kls. 730. Ds. 16. Fhr. 39
[39] ATASE Arş. Kls. 730. Ds. 16. Fhr. 45
[40] I. Dünya Savaşı sırasında Hristiyanların bedel ödeyerek askerlik hizmetinden gitmemesi mümkün olmakla çoğu bu parayı ödeyemeyen yoksul Rum ve Ermeni köylüler amele taburlarına katılmak zorundaydı. Akçam, Ermeni kaynaklarına dayanarak Sarıkamış faciasından sonra Erzurum, Muş, Sivas, Diyarbakır, Urfa ve Trabzon’daki bazı amele taburlarının imha edildiğini bildirmektedir ki (Akçam, 1999: 248-252) iddianın gerçekliğinden ziyade sadece dedikodusunun bile Rumların askerden kaçmasına sebep olacağı ortadadır (Hür, 2010: 154)
[41] ATASE Arş. Kls. 730. Ds. 16 . Fhr. 52
[42] Giresun alayının komutanı sonradan Türkçü fikirleriyle tanınacak Hüseyin Avni Alparslan’dır (Bkz. Giresun)
[43] Söz konusu hücum taburu 32 subay, 798 er ve 3 bölük makineli tüfekten oluşmaktadır (ATASE Arş. Kls. 891, Ds. 1. Fhr. 9)
[44] ATASE Arş. Kls. 891, Ds. 17, Fhr. 8.2
[45] Jandarma komutanı Kemal Bey 140 askerden oluşan müfrezesiyle 15-20 kişiden oluşan Sarı Yani çetesi karşısında tutunamayıp, çatışma bölgesini terk ettiği için Divan-ı Harb’e verilmiştir (ATASE Arş. Kls. 1120, Ds. 1. Fhr. 25)
[46] ATASE Arş. Kls. 1120, Ds. 1, Fhr. 9, 83
[47] Nebiyan bölgesinde 5700, Kocadağ’da 7300, Kavak’ta 5900 kadar Rum yaşamaktaydı (Balcıoğlu, 2003: 108)
[48] ATASE Arş. Kls. 1120, Ds. 1, Fhr. 32, 48, 51
[49] ATASE Arş. Kls. 1120, Ds. 1, Fhr. 47; Kls. 1120, Ds. 5. Fhr. 8; Kls. 1120, Ds. 1, Fhr. 47.1
[50] ATASE Arş. Kls. Ds. 5, Fhr. 29
[51] ATASE Arş. Kls. Ds. 5, Fhr. 48; Kls. Ds. 24, Fhr. 74
[52] Rum tüccar Fillipos’un Ünye yolunda katledilmesi benzeri pek çok faili meçhul cinayet Çarşamba, Giresun ve Ordu’da gerçekleşmiş ve Rumlarca Giresunlu milisler suçlanmış, mülki memurlar Rumları şikayetlerinde haklı bulurken, ordu olayları örtbas etmeyi tercih etmiştir. Çarşamba eşrafından gelen tepkiler üzerine Giresun alayı Samsun’a geri dönmüştür (ATASE Arş. Kls. 1125, Ds. 2, Fhr. 7.3)
[53] ATASE Arş. Kls. 1124, Ds. 20, Fhr. 11
[54] TBMM Gizli Celse Zabıtları, II, 403-409.
[55] Trabzon mebusu Hafız Mehmet Efendi, eski mebus Servet ve Naci, tüccardan Yelkencizade Şükrü ile eşraftan Mehmet, Lütfi, Aklıkaçtızade Rüştü Efendi, Ahmet Efendilerin adını vermiştir.
[56] ATASE Arş. Kls. 1124, Ds. 20, Fhr. 11.9
[57] ATASE Arş. Kls. 1125, Ds. 25, Fhr. 24
[58] ATASE Arş. Kls. 1125, Ds. 23, Fhr. 12
[59] 12 Mayıs 1904 tarihinde suya indirilen uzunluğu 116 m, genişliği 23 m, gövdenin suyun altında kalan kısmı 7.5 m ve ağırlığı 13 bin ton (tam yüklü 14.095 ton) olan USS Mississippi BB-23 adlı drednought öncesi savaş gemisi 1914’te Yunanistan kraliyet donanmasına satılmış, Kilkis adı verilerek 1919 Kırım seferi ve Türk-Yunan savaşı sırasında aktif oalrak kullanılmış, 1935’de bakıma lınmış ve eğitim gemisi olarak hizmet vermişse de 23 Nisan 1941’de Alman Hava kuvvetlerine bağlı sttuka bombardıman uçakalrı tarafından Salamis körfezinde batırılmıştır.
[60] US Archieves National Archieves and Research Administration of the USA M 363 Roll. 3, 767.68/143 no: 401
[61] Bkz. Yunan Ordusunun gerçekleştirdiği Katliamlar (İzmit)
[62] US Archieves National Archieves and Research Administration of the USA M 363 Roll. 3, 767.68/98
[63] TBMM Arş. Rumuz i. Ds.4
[64] “…Yunan donanmasının Ereğli’yi ve ahiren İnebolu’yu bombardıman etmesi ve geçen gün de Averof’la diğer Yunan torpidosunun Bartın şark-ı şimali istikametine seyretmesi gibi hadisatla düşman tarafından bütün sahillerimize de Rumlardan milletimiz aleyhine istifadeye kalkışması, müdafaa-i memleket için fevkalade tedabirlerin ittihazını istilzam eylediğinden 12 Haziran 37 tarihinden itibaren Karadeniz sahilindeki bütün şehirlerin mıntıka-i harp ilanı taht-ı karara alınmıştır…” (Çapa, 2001: 115-116; Balcıoğlu, 2003: 116)
[65] Sahil sancaklarında yaşayan Rumlar Ergani madeni Malatya Maraş sancaklarına, Sivas’takiler Gürün ve Darende kazalarına, Samsun ve Ordu sancaklarındakiler Amasya, Tokad, Karahisar-ı şarki livalarına nakl edilip, dağınık şekilde yerleştirilmelerine karar verilmiştir (ATASE 112, 84, 84-1)
[66] TBMM Arş. Rumuz i. Ds.4
[67] ATASE, İSH, K. 112, G. 87, B. 87-2
[68] Karadeniz’e Yunan veya Müttefik güçlerin çıkarma yapması ihtimaline karşın 45. ve 38. Alayların birlikleri stratejik önem arz eden Kavak’a nakledilerek burada bir savunma hattı oluşturulmuş, 15. Fırka Samsun’da bulunan cephane ve askeri mühimmatı da buradaki depolara taşımıştır (Kocaoğlu, 1998: 154)
[69] Merkez ordusu subaylarından İsmail Samsun’dan dahile sevk olunan Rum kafilesine Ciniş sırtlarında Rumları kurtarma maksadıyla Rum eşkıyasınca ateş açıldığını rapor etmiş sonradan bazı Türk yazarlar da saldıranların sevki engellemek isteyen Rum çeteciler olduğunu iddia etmişse de Rumlar bu ve bundan sonraki saldırıların Türk çeteciler özellikle Topal Osman tarafından gerçekleştirildiğinde ısrar etmişlerdir (Çapa, 2001: 19; Balcıoğlu, 2003: 117-18; Yerasimos, 1988: 66-67; ATASE 112 68, 88-1)
[70] Bölgedeki en büyük çeteler Giresunlu Topal Osman’ın ve Tokatlı Şaki Ali’ninkilerdir (ATASE Arş. Kls. 1124. Ds. 17, Fhr. 2.11)
[71] Yerasimos, 1989: 66-67
[72] Yerasimos, 1989: 67
[73] US Archieves National Archieves and Research Administration of the USA M 363 Roll. 3, 767.68/123, 108, 124. Amerikan Yakındoğu Komisyonu 19 Temmuz 1919 tarihli raporunda Amiral Bristol’u “Rum karşıtlığı” ve sürgün karşısında pasif bir tutum takınmakla suçlayınca, Bristol savunmasında M. Kemal’in şahsına telgraf gönderdiğini ayrıca İzzet Paşa’yı sürgünün dünya kamuoyunda yaratacağı kötü izlenim konusunda uyardığını bildirirken, Türklerin Yunanlıların batıda işlediği cinayetlere karşı sürgün yoluyla cevap verdiğini büyük devletlerin Yunanistan’ın Anadolu işgalini desteklemekle daha büyük sorunların da yaşanabileceğini kaydetmiştir (US Archieves National Archieves and Research Administration of the USA M 363 Roll. 3, 767.68/138)
[74] Sarınay, 1999b: 47
[75] Nurettin Paşa, Rum kadınların sürgününe karşı çıkanları “Rum dostu ve işbirlikçisi” olarak nitelerken, Hafız Mehmet Nemlizade Galip ve Celal, Yılancızade Şükrü Efendi, Avukat Kemal’in adlarını vermiştir (TBMM Arş. Rumuz i. Ds.4)
[76] TBMM Gizli Celse Zabıtları 5..Teşrinievvel.1337 cilt.2 s.281-283
[77] TBMM Gizli Celse Zabıtları, 22 Teşrinisani 1337 (1921), Cilt.2, s.435-436; 7 Kanunusani 1338 Cilt.2 s.626-627; 21 Ağustos 1338 c.3 s.678; 21 Ağustos 1338 c.3 s.707
[78] TBMM Gizli Celse Zabıtları, 16 Kanunisani 1338. Cilt.2, s.626
[79] Yazıcı, 2003: 155
[80] US Archieves National Archieves and Research Administration of the USA M 363 Roll. 3, 767.68/141
[81] Balcıoğlu, 2003: 120
[82] Fransa Mümessili Dölaforkad, İngiltere Mümessili Rumbold ve İtalya Mümessili: Garuni’nin 22 Eylük 1921 tarihli notanın çevirisi şöyledir: “İstanbul’un İngiltere, Fransa ve İtalya mümessillerinin Samsun mutasarrıfının bir beyanname neşr ederek Pontus’da dağlara iltica eden halkın on beş gün zarfında en yakın jandarma karakollarına müracaatla yurdlarına avdetlerini bildirdiğini istihbar eylemişlerdir. Mümessiller pek muvaffak hissiyat ile telakki edilen bu beyannameden dolayı beyan-ı memnuniyet ederler şu kadar ki mezkur cebrin hilafında olarak büyük millet meclisi hükümetinin Pontus mıntıkasında bulunan Rum kadın ve çocuklarının dahile sevklerini tasavvur ettiği işar edilmektedir. İş bu keyfiyetin vuku bulmayacağına dair teminat almak mucib-i muhassenat olacağı gibi alakadar-ı muhafilin bu hususda (…) kesb etmesi zaruridir. Afv-ı umuminin ilanıyla beraber Rumların dahile tehcir projesinden sarf-ı nazar edilerek tehcire maruz kalanlar ile sair bütün Rum kadın ve çocuklarının serbesti-i seyahatlerine ve istedikleri mahallerde yerleşmelerine müsaade ita olunması ve içlerinden Anadolu’yu terk etmek isteyeceklerin serbest-i azimetlerinin temini ve İstanbul’da aileleri nezdlerine gelmelerine müsaade olunması saadet hallerini intac edeceği tabiidir. Müttefikin mümessilleri mülahazat-ı anfayı Türkiye hükümetine arz ederlerken şark sulhunun takrir etmek üzere bulunduğu bir zamanda Türkiye dahilinde asayişi umumiyenin intizam-ı kesb etmiş ve harici vaziyeti tersin edecek olan dahili ahvalin şayan-ı umumiyet sahneye girmiş olduğunu göstermek itibarıyla Türkiye’nin münafığı namına şayan-ı ehemmiyet olduğunu kayd ve işarat etmek isterler (Çapa, 2001: 5.kısım, s.4 )
[83] Foreign Office, 286/833/1167/150/22
[84] Kurt, 1995: 415-16; FO 286/833/1167/150/22
[85] ATASE Arş. Kls.1879, Ds. 9. Fhr. 4.4.
[86] TBMM Gizli Celse Zabıtları 10.6.1338 c.3 s.400
[87] ATASE Arş. Kls. 2271, Ds. 16, Fhr. 3
[88] Ladik’te çıkan çatışmada 3 askere karşılık 150 çeteci öldürülmüştür (ATASE Arş. Kls. 1125, Ds. 22, Fhr. 10)
[89] ATASE Arş. Kls. 1877, Ds. 3, Fhr. 10
[90] ATASE Arş. Kls. 1877, Ds. 3, Fhr. 6
[91] ATASE Arş. Kls. 1877, Ds. 2, Fhr. 16. Başka bir raporda 280 Rum’un öldürüldüğü bildirilmektedir (ATASE Arş. Kls. 1878, Ds. 6, Fhr. 8)
[92] ATASE Arş. Kls. 1880, Ds. 23, Fhr. 5
[93] Aralov, 1997: 173
[94] ATASE Arş. Kls. 1880, Ds. 21, Fhr. 4
[95] Detaylı bilgi için Bkz. Aybars, 1988